DOBRİ MİNKOV’UN GÖZÜNDEN EDİRNE, 1870
Sliven (İslimye)’de (1856-1842) dünyaya gelen Dobri Minkov, babası Panayot Minkov ile birlikte Edirne’ye geliyor. 1870 yılında Edirne ve ilçelerinde etnik durum, fiziki yapı ve kiliselerin konumu ile ilgili izlenimlerini kaleme alıyor. Bu anılar 50 yıl sonar Svetlina adında bir dergide yer alıyor. Bu makalede söz konusu yolculukla ilgili anılarda yer alan ilginç gözlemler aktarılmaktadır.
1870 yılının başlarında, dönemin Edirne Valisi Asım Paşa, vilayet sınırları içindeki Müslüman ve Hıristiyan halkların temsilcilerinin katılımıyla, halkın ihtiyaç ve sorunlarının dile getirilmesi, ayrıca, yol yapılması, ziraat sandıkları kurulması, sanayi, ticaret ve tarımın gelişmesi gibi önemli toplumsal sorunların gündeme taşınarak görüşülmesi amacıyla Umumî Meclis toplantısı düzenler. Toplantıya, vilayet sınırlarındaki ana kentlerden ikişer (bir Müslüman ve bir Hıristiyan olmak üzere), ikincil yerleşim yerlerinden de birer temsilcinin katılması öngörülür. Sliven’den (İslimye) Edirne’deki Umumî Meclis’e, yerel İdarî Meclis üyeleri olan Panayot Minkov ile Raşit Ağa seçilirler.
Edirne’ye hareket etmeden bir gün önce Panayot Minkov, oğlu Dobri Minkov’a, kendisine eşlik etmesini ve yazı işlerinde yardımcı olmasını teklif eder. Bunu memnuniyetle kabul eden 14 yaşındaki oğlanın, 1870 yılının ilk aylarını kapsayan anı ve izlenimleri, yarım yüzyıl sonra Elli Yıl Önce Edirne, Edirneli Bulgarlar 28 Şubat 1870 Yılında Kilise Sorunu Çözümünü Nasıl Kutladılar? adı altında Sofya’da yayımlanan Svetlina (Işık) Dergisi’nin 1920’de çıkan III., IV. ve VIIVIII. sayılarında D. M. kısaltılmış imzasıyla yer alır.
“O yıllarda Edirne’nin yaklaşık 80 bin nüfusu olup, bunların yarısından fazlası Türk’tü. Kentin Hıristiyan nüfusunun büyük çoğunluğunu Bulgarlar oluşturuyordu, ancak bunların ulusal bilinci yeni uyanmaya başlamıştı. Bulgarlar genelde Kayık (Kıyık), Yıldırım, Sarıkmeydan, Kirişhane ve kısmen Kale’de yaşıyordu.
‘Kıyık’, kentin en yüksek kuzey kısmında yer alıyordu. Söylenceye göre adı, yukarıdan bakıldığında kayığı andırmasından geliyordu. Bu semtte, yeni açılan bir Bulgar Okulu bulunuyordu. Burada, 1850’lerde Bulgarların yaptırdığı, ama Rumların elinde olan Aya Triada Kilisesi de bulunuyordu. Kıyık’ta neredeyse sadece Bulgar yaşıyordu.
Kıyık Semti ve Kıyak Baba Camii, Edirne
Sweti Georgi Kilisesi , Edirne
Kentin batı kısmını oluşturan ve Tunca’nın sağ kıyısında bulunan ‘Yıldırım Mahallesi’, adını Sultan Yıldırım Beyazıt’tan alıyordu. Herhalde adı geçen sultanın sarayı burada bulunuyordu. Bu mahallede de nüfusun çoğunluğu Bulgar’dı, ama Yunan kiliselerinde tapınıyorlardı. Bulgar okulu henüz yoktu ve Bulgar çocuklar Rum okuluna gitmek zorunda kalıyorlardı.
Yıldırım Mahallesi , Edirne
‘Sarıkmeydan Mahallesi’ , Yıldırım’ın doğu yöndeki uzantısıdır. Bu alanda bir zamanlar sırıklı askerler eğitiliyor ve adı buradan geliyormuş. Burada da çiftçi ve çoban Bulgarlar yaşıyordu. Sarıkmeydan’dan biraz daha doğuda, Tunca boyunca, Saray adıyla bilinen yer bulunuyordu.
‘Kirişhane Mahallesi’ , Tunca’nın Meriç’e katıldığı noktanın alt kısmında yer alıyor ve kentin güneydoğu ucunu kapsıyordu. Bu mahallede Bulgarların 1864’e doğru yaptırdıkları Aziz Konstantin ile Azize Elena adında güzel bir kiliseleri var. Burada yaşayan Bulgarlar ağırlıkla Koprivştitsa’dan (Avratalan) göç etmişlerdir. Aynı mahallede, Bulgar Union piskoposunun makamı ve yapımına daha birleşme* 1 zamanında (1862) başlanan kiliseleri bulunuyordu.
Aziz Konstantin ve Azize Elena Kilisesi , Edirne / Kirişhane
‘Kale’ (Kaleiçi) adı, bir zamanlar kale surları içinde yer alan yerleşime verilmiştir. Surlardan artık hiçbir şey kalmamış. Kentin merkezini oluşturan bu kısımda, eski, devasa ve özgün yapılı yuvarlak bir kule bulunuyor ve üstünde her cuma Türk bayrağı dalgalanıyordu. Kale’de Türk, Rum, Ermeni ve Bulgar yaşıyordu. Bulgar nüfusu, Avratalan’dan yerleşen ünlü ve varsıl ailelerden oluşuyordu. Kale’de, daha 1851 yılında vatanperver Bulgar ve Edirne’nin önde gelenlerinden, Avratalan doğumlu Nayden Krısteviç’in yaptırdığı güzel bir Bulgar Okulu vardı. Aynı semtte İsa Mesih adını taşıyan bir kilise de bulunuyordu. Bunun idare heyeti üyeleri Bulgar’dı, çünkü ibadethaneyi Bulgarlar inşa ettirmişti. Ancak kilise Rum Metropolitliği’ne bağlıydı ve ayinler Yunanca yapılıyordu.”
Makedonya Kulesi, Edirne
“1566–1574 yılları arasında yapılmış olan Selimiye kentin en görkemli Osmanlı eseridir. Bu devasa ve kunt yapıyı, adını taşıdığı 2. Sultan Selim yaptırmış olup üçer şerefeli dört minaresi zarifçe göklere yükseliyor ve çok uzaktan görülüyordu. Bu denli muhteşem cami başka yerde yoktur. Bunun 999 penceresi olduğu söyleniyordu.
Selimiye dışında, Edirne’de yaklaşık 60 adet cami var ve bunların minarelerinden müezzinler her gün Müslümanları namaza çağırıyor. Bu camilerden, birkaç tek şekilli kubbeye sahip Eski Cami anılmayı hak ediyor. Üç Şerefeli veya Burmalı Cami, adını, üç minaresinden birinin sarmal şeklinden alıyor. 1363–1453 yılları arasında Osmanlı sultanlarının yaşadığı saraylar Tunca’nın sağ kıyısında Saray adıyla bilinen yerde bulunuyor. Bu saraylar çok görkemli olup mimarî açıdan da etkileyiciydi. Ölçülerin orantı ve simetrisi mimarın gerçek bir usta olduğuna tanıklık ediyordu. Bazı yapılar oldukça iyi korunmuştu. Bunlar içeriden mozaik, sanatsal bezekler ve yaldızlı hatlarla süslenmişti. Bedesten* 1 de anılmayı hak ediyor. Bu devasa, kalın surlu ve tekdüze kubbeli yapıda, o dönemde, yerli ve Avrupa malları satan en iyi dükkânlar bulunuyordu. Edirne’de, hepsi taştan ve sağlam altı köprü vardı. Bunlardan beşi Tunca, biri de Meriç üzerindeydi. Tunca üzerindeki köprülerden biri, Bulgarlar açısından tarihsel bir öneme sahiptir. Söylenceye göre, bu köprüyü Osmanlı’da askerî göreve başlayarak Anadolu’da savaşmış olan Mihail Bey adında dönek bir Bulgar komutan yaptırmış. Köprü, Mihail Bey Köprüsü adını taşıyor. Dönek Mihail Bey’in bugün Plevne’de yakınları olduğu söyleniyor. O yıllarda Edirne’de birkaç derviş tekkesi vardı. Balkan Yarımadası’ndaki en büyük tekke burada bulunuyordu. Bu tekkede Cuma günü 10’a yakın derviş, özel giysileriyle bir daire içinde kendinden geçinceye dek dönüyorlardı. Böylelikle bunlar, Allah’ın ruhuyla temasa geçiyormuş. Sema sırasında birkaç başka derviş ney çalıyordu. Tekkenin içinde yüksek bir köşk vardı ve buradan şeyh dinsel ayini izliyordu. Ayinin sonunda konuklara pilav dağıtılıyor. “
Selimiye Camii , Edirne